Gerçekle kavgalı
olanlardan mısınız? Nasıl mı?
Neden başıma bunlar geliyor?..
Metroyu kaçırdım şimdi ne olacak?.. En önemli anı mahvetti.. Dünkü olanları
hala sindiremiyorum, neden böyle oldu?.. Bu hastalık benim başıma nasıl
geldi?..Yine mi aynı sorun..Sürekli başkaları terfi ediyor, kimse değerimi anlamıyor..Kocam yine doğum günümü unuttu,
bana yeterince değer vermiyor.. v.s gibi cümleler aklınızda sıkça geçiyor mu? O
zaman evet siz de gerçekle kavgalı olanlardansınız.
Eğer bu ve buna benzer soruları
soruyorsanız "gerçek" kelimesinin tam anlamını bir kez daha
incelemeniz gerekebilir. Sözlük anlamı "doğru olan şey, hakikat"
olarak geçiyor. Farklı bir açıdan yaklaşırsak arkanızı dönüp gitseniz de,
konuyla ilgili fikrinizi değiştirseniz de, itiraz etseniz de, kabul etmeseniz,
ne yaparsanız yapın artık değiştiremeyeceğiniz şeydir. Çünkü anı geçmiştir,
geçmişte kalmıştır, gerçekten olan şey neyse odur. Sizin hiçbir
fikriniz, hiçbir cümleniz bunu değiştiremez...Elmayı herhangi bir cümleyle,
fikirle armut yapamayacağınız gibi. Çünkü elma elmadır! Haydi rahatlayın...
Diyelim ki Taksim'de çok önemli bir buluşmanız var,
zaten son dakika yetişeceksiniz, metroya koşturuyorsunuz. O da ne? Tam siz
merdivenin son basamağından indiğiniz anda metronun kapıları kapanıyor. Artık
ne yapsanız bir sonraki metrodan daha hızlı orada olamazsınız. İşte gerçek bu!
Siz metroyu kaçırdınız! "Evden çıkmadan annem beni bu kadar meşgul
etmeseydi", "İş yerinde şu geveze adam yine beni tam giderayak gereksiz
bir muhabbete sokmasaydı", "Hep aynı şey son dakika cep telefonumu
unutup eve dönmeseydim", "Keşke direk taksiyle gitseydim" gibi
cümleler kuruyorsanız, evet gerçekle kavga ediyorsunuz, etmeyin.
Ne yapmalı? Metro örneği
üzerinden devam edelim. Konunun bütününe odaklanalım. Sizin için bu buluşma çok
önemli ve ilk buluşma anınızdan sonuna kadar muhteşem geçmesini istiyorsunuz
diyelim. 10 dakika geç kalmanın sizde yarattığı bu ruh haliyle bu buluşmayı
mahvetmek mi istersiniz? Yoksa alternatif çözümler üretip rahatlamak mı?
Gerçekle kavga etmek yerine gerçeği kabullenip ama hemen arkasından çözüm
odaklı düşünmeye ne dersiniz? Keşkelerle yaşamak size ne sağlayacak?
Önce düşünün bu geç kalma
karşıdaki kişi de gerçekten olumsuz bir durum yaratır mı? Yoksa önemsemez mi?
Diyelim ki önemseyebilir, sıkıntı olabilir. O zaman bunu daha hafif atlatmak
için ne yapabilirsiniz? Örnek arayıp hoş bir şekilde geç kalacağınız için özür
dilemek, giderken çiçek almak, bir sonraki buluşmaya çok daha hazırlıklı gelmek
gibi. Ya da bunların hiçbirinin işe yaramayacağını düşünüyorsanız geriye tek
seçenek kalıyor "gerçek bu" demek ve bundan sonraki süreci akışına
bırakıp süzülüp gitmek ve bu size ne öğretti onu düşünmek. Örneğin; "Bir
daha geç kalma durumum olduğunda annem lafa tutarsa dönüşte konuşalım
diyeceğim", "Önemli bir buluşma günüm olduğunda telefonumun da içinde
olduğu çantamı 1 saat önceden hazır edeceğim" v.s gibi.
Başka örnekler verecek olursam;
mesela iş yerinizin asansörü çok kötü, sürekli bozuluyor, bekle bekle gelmiyor,
havasız vs. Ve siz her sabah bindiğinizde yanınızdaki kişiye asansör ile ilgili
olumsuz bir yorumda bulunuyorsunuz. Ve inanın alt tarafı bir asansör tüm gününüzü farkında olmadan etkiliyor, olaylara biraz daha olumsuz bakıyorsunuz. Yaptığınız bu yorum sizce neyi değiştirir?
Newyork'taki Chakrasambara Kadampa Meditasyon Merkezindeki Kadam Moiten Clausen isimli bir hocanın muhteşem bir videosu var, burada konuyu çok güzel anlatıyor, aşağıya ekliyorum izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Çok akıcı ve basit bir dille anlatıyor. Kısaca özetlemeye çalışacağım.
Stres dışsal durumlardan oluşur. Patronumuz, eşimiz, arkadaşımız bizde stres yaratabilir. Gerçekten stres yapan onlar mıdır? Öyle ise onlarla iletişim halinde olan herkesin stres olması gerekmez miydi? Oysaki durumun kendisi değildir stres, bizim duruma verdiğimiz tepkidir. "Your mind is creating the stressful situation"
"The stress is the tension that arises between what we want to happen and what is happening"
Stres bir öfkenin ürünüdür, durumu reddetmekten kaynaklanır. Oysaki reddetmek neden? Zaten oluyor, sadece kabullen! Bu sayede alternatif üretmek için şansın olur.
Stresi kabullen, azalt ve terk et felsefesini öneriyor Clausen. Kızgınsan kızgın olduğunu kabullen, "ben kızgınım" de. Oysaki çoğumuz stres veren bir durumda kızgın olduğumuz kişi hakkında "sen beni kızdıramazsın", "sen kimsin" benzeri düşüncelere sahip olmuyor muyuz?
Sabır kabulün doğasında, öfke ise reddetmenin doğasında...Videoda durumu kabullendikten sonra üretilebilecek pozitif alternatiflerin örneklerinin bulunabileceği "How to Solve Our Human Problems" isimli kitaptan bahsediliyor, ilk fırsatta alıp size ayrı bir yazı ile edindiklerimi paylaşacağım.
Newyork'taki Chakrasambara Kadampa Meditasyon Merkezindeki Kadam Moiten Clausen isimli bir hocanın muhteşem bir videosu var, burada konuyu çok güzel anlatıyor, aşağıya ekliyorum izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Çok akıcı ve basit bir dille anlatıyor. Kısaca özetlemeye çalışacağım.
Stres dışsal durumlardan oluşur. Patronumuz, eşimiz, arkadaşımız bizde stres yaratabilir. Gerçekten stres yapan onlar mıdır? Öyle ise onlarla iletişim halinde olan herkesin stres olması gerekmez miydi? Oysaki durumun kendisi değildir stres, bizim duruma verdiğimiz tepkidir. "Your mind is creating the stressful situation"
"The stress is the tension that arises between what we want to happen and what is happening"
Stres bir öfkenin ürünüdür, durumu reddetmekten kaynaklanır. Oysaki reddetmek neden? Zaten oluyor, sadece kabullen! Bu sayede alternatif üretmek için şansın olur.
Stresi kabullen, azalt ve terk et felsefesini öneriyor Clausen. Kızgınsan kızgın olduğunu kabullen, "ben kızgınım" de. Oysaki çoğumuz stres veren bir durumda kızgın olduğumuz kişi hakkında "sen beni kızdıramazsın", "sen kimsin" benzeri düşüncelere sahip olmuyor muyuz?
Sabır kabulün doğasında, öfke ise reddetmenin doğasında...Videoda durumu kabullendikten sonra üretilebilecek pozitif alternatiflerin örneklerinin bulunabileceği "How to Solve Our Human Problems" isimli kitaptan bahsediliyor, ilk fırsatta alıp size ayrı bir yazı ile edindiklerimi paylaşacağım.
Ayrıca, Byron Katie'nin
"Olanı Sevmek" isimli kitabında bahsedilen "Çalışma (The
Work)" isimli şahane bir yöntem var. Katie bu yöntemi yaşamınızı
değiştirebilecek dört soru olarak tanımlıyor. Kendi yaşamınızda şikayet
ettiğiniz bir konu üzerine 4 soru soruyorsunuz. 1. Bu doğru mu? 2. Bunun doğru
olduğunu kesin olarak bilebilir misin? 3. Bu düşünceye inanınca nasıl tepki
veriyorsun? 4. Bu düşünce olmasaydı nasıl biri olurdunuz?
En çok sevdiğim son soru.
Düşünsenize gerçeği kabul edip ruh halimizi değiştirdiğimiz ve çözümler aramaya
başladığımız anda nasıl biri olurduk. Katie ölüm korkusundan, en derindeki
inançlara kadar bu yöntemle değiştirebileceğimizi düşünüyor. gerçekle kavgalı
biriyseniz bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Değiştirebileceğiniz şeyleri
değiştirmek, değiştiremeyeceğiniz şeylerin de sizin üzerindeki etkisini kontrol
etmek size bağlı. Haklı mı olmak istiyorsunuz mutlu mu?
Yazınızı okuduktan sonra gerçekleri kabul edip onlarla barışıyorum ve haklılığı değil mutluluğu seçiyorum.. yazılarınızı bekliyorum..
YanıtlaSil